55. Makale: HAZZI TERK

Hazzı terk üç devrede mümkün olur. Bunun birinci devresi avama mahsustur.

Bir insan tahayyül edin, şahsi iradesinde devam eder, yer, içer; tabiatına göre

hareket eder. Hiçbir dava peşinde koşmaz. Sadece bir insiyakla yola devam eder.

Hakk’a (CC) ibadet etmez, dine uymaz. Hiçbir had hudud tanımaz; daha kısa bir

tabirle iddiasızdır, davasızdır. Bu arada ilahi bir nazara uğrar; rahmet kapıları açık

olur. Böylece ilahi bir tevafuk olarak bir gün karşısına bir nasihatçı çıkar. Bu

nasihatçı salih kimse olduğundan tesirli olur; bu hal karşısında o iddiasız adam,

kendiliğin, hakkı kabullenir.

Bu durum böylece devam eder gider. Çünkü o nasihatçının sözleri, o adamı yola

getirdi. Her gün kendine has usulle dinlediklerini tatbike koyulur. Bu halin tabiî bir

neticesi olarak ayıplarını görmeye başlar. Tabiat ve nefsin peşinde koştuğunu

sezer. Ani olarak iman yoluna girmiş olur. Allah (CC) yolunu kendine seçer; şeriatın

emirlerine göre hareket eden halis bir insan haline gelir. İlk defa gitmekte olduğu

tabii hava söner, yavaş yavaş kötülükleri bırakır. Haram şeylere yaklaşmaz.

Şüphelilerden çekinmeye koyulur. Halkın minnetini, dünyanın uygunsuz işlerini bir

yana atar, Allah’ın (CC) verdiğine ve O’nun (CC) emirleri ile gelene bakar. İslam

dininin:

Dediği şeyleri alır. Yemesinde, içmesinde, giyiminde, kuşamında, ahlak ve fazilet

yolunu arar. İster ki hep taata, ibadete sevk edecek şeyleri yapsın; Ötesini

yapmasın.

Bundan sonra onda Hakk (CC) vergisi bir anlayış hasıl olur; bilir ki dünyadaki

kısmetini yiyip bitirmeden ölmez. Sakin olarak düşünür, helal yer; mubah yoldan

kazanır, günlerini böylece geçirir gider.

İkinci devre başladığı zaman o, bir velidir. Hakikata erenlere dahil olmuştur.

Haslara katılmıştır, azimet sahibi olmuştur. Bu kere yaptığı işleri daha ince bir

süzgece tabi tutmaya başlar. Emirle yer, ilahi duygu ile hareket eder.

Üçüncü devre başladığı zaman ona bir ses gelir. Bu seste:

Emri verilir. Daha sonra:

Yersiz varlıkları yok bil; tevhid nuruna dal ve onda güzelleş.”

Daha bunlar gibi birçok emirler.

Artık şirk terkedilmiş irade, Hakk’a (CC) bağlanmış ve o, tam bir edep ve terbiye

içinde ilahi huzura kavuşmuştur. Gönlü boş… Başı öne eğik; ne sağında olan ahirete

ne de sola geçen dünyaya bakar. Halk sağlığı, bir sürü garip istek ve bunlara

benzeyen şeyler kalbinden silinmiştir.

Bu makam son duraktır. İzzet tacı ve ilahi saltanat bu makamda verilir. Sonsuz

bilgiler bu devrede gelir. Fazilet ve ihsanların çeşitleri bu makamdan daha çok

verilir. Bunlar verilirken ona:

yapma, bunları kabul etmemek gibi şeyler aklına gelmesin. Çünkü iyiliği kabul

etmemek sahibine hakarettir. Nimeti az görmektir.”

Denir. Alır, giyer; yer, içer. Her türlü ilahi nimetlerden faydalanmaya başlar. Bir

zamanlar nefsinin emriyle aldığı şeyleri şimdi kudret eli ona verir.

Sözü buraya kadar vardırmışken nimetlerin alınması ve yenmesi için bazı haller

olduğunu söylemek isterim. Bunları dört kısma bölmek yerinde olur:

Birincisi: Tabiidir; nefse, şeytana uyarak yemektir. Bunu hemen söylemek lazım

gelirse “Haram” olduğunu söyleriz.

İkincisi: Kur’an ve hadiste belirtileni yiyip içmektir. Yani Kitap ve sünnete göre… Bu

şekilde bir yiyip içmek şer’îdir. Adı ise “Helal ve Mubah.”

Üçüncüsü: Emirle almak. Herhangi bir işi yapmak için ruhi bir emir beklemek. Bu

iyidir; fakat herkeste olmaz; yalnız velilerde olur.

Dördüncüsü: Bu en üstün derecedir. Burada emir, istek ve arzu herhangi bir işaret

beklemek yoktur. Bu makamda olanlar iradeden soyunmuşlardır. Burada

bulunanlar, kadere tabi olan zatlardır. Bunlar, her şeyi Allah’ın (CC) fazl ve ihsanı

ile görür. Bunlar salihlerdir. Bunlara salih demekle de hudud çizmiş oluruz. Yalnız

bir ayet-i kerimede:

Belirtilen salih vasfına nispeten biz de salih diyoruz.

Bu son makamın sahiplerini birkaç defa anlattık. Burada bir daha anlatmadan

geçemeyeceğiz. Bunlar tamamen maddi varlıklarından âri, beri insanlardır. Kendi

şahısları için ne bir iyilik düşünebilirler ne de kötülük. Bunları kader eli çevirir.

Kader eli yardımlarına koşar. Bu hal çok büyük bir iştir. Sözle anlatılmasına da

imkan yoktur. Ancak zevkle bilinmesi gerektir…

Bunların zamanları da hayli gariptir. Bazı zamanlar öyle bir ağırlık duyarlar ki

ihtiyarsız bağırmaya başlarlar. Fakirlik veya zenginlik bunlar için bir mesele

olmamasına rağmen dilenmeleri de mümkündür.İşte bunların ömrü çok garip

hadiseler içinde geçip gider. Olacakları kadar olmuşlardır. Allah (CC) kudsiyetlerini

artırsın. (AMİN)