Hazzı terk üç devrede mümkün olur. Bunun birinci devresi avama mahsustur.
Bir insan tahayyül edin, şahsi iradesinde devam eder, yer, içer; tabiatına göre
hareket eder. Hiçbir dava peşinde koşmaz. Sadece bir insiyakla yola devam eder.
Hakk’a (CC) ibadet etmez, dine uymaz. Hiçbir had hudud tanımaz; daha kısa bir
tabirle iddiasızdır, davasızdır. Bu arada ilahi bir nazara uğrar; rahmet kapıları açık
olur. Böylece ilahi bir tevafuk olarak bir gün karşısına bir nasihatçı çıkar. Bu
nasihatçı salih kimse olduğundan tesirli olur; bu hal karşısında o iddiasız adam,
kendiliğin, hakkı kabullenir.
Bu durum böylece devam eder gider. Çünkü o nasihatçının sözleri, o adamı yola
getirdi. Her gün kendine has usulle dinlediklerini tatbike koyulur. Bu halin tabiî bir
neticesi olarak ayıplarını görmeye başlar. Tabiat ve nefsin peşinde koştuğunu
sezer. Ani olarak iman yoluna girmiş olur. Allah (CC) yolunu kendine seçer; şeriatın
emirlerine göre hareket eden halis bir insan haline gelir. İlk defa gitmekte olduğu
tabii hava söner, yavaş yavaş kötülükleri bırakır. Haram şeylere yaklaşmaz.
Şüphelilerden çekinmeye koyulur. Halkın minnetini, dünyanın uygunsuz işlerini bir
yana atar, Allah’ın (CC) verdiğine ve O’nun (CC) emirleri ile gelene bakar. İslam
dininin:
Dediği şeyleri alır. Yemesinde, içmesinde, giyiminde, kuşamında, ahlak ve fazilet
yolunu arar. İster ki hep taata, ibadete sevk edecek şeyleri yapsın; Ötesini
yapmasın.
Bundan sonra onda Hakk (CC) vergisi bir anlayış hasıl olur; bilir ki dünyadaki
kısmetini yiyip bitirmeden ölmez. Sakin olarak düşünür, helal yer; mubah yoldan
kazanır, günlerini böylece geçirir gider.
İkinci devre başladığı zaman o, bir velidir. Hakikata erenlere dahil olmuştur.
Haslara katılmıştır, azimet sahibi olmuştur. Bu kere yaptığı işleri daha ince bir
süzgece tabi tutmaya başlar. Emirle yer, ilahi duygu ile hareket eder.
Üçüncü devre başladığı zaman ona bir ses gelir. Bu seste:
Emri verilir. Daha sonra:
Yersiz varlıkları yok bil; tevhid nuruna dal ve onda güzelleş.”
Daha bunlar gibi birçok emirler.
Artık şirk terkedilmiş irade, Hakk’a (CC) bağlanmış ve o, tam bir edep ve terbiye
içinde ilahi huzura kavuşmuştur. Gönlü boş… Başı öne eğik; ne sağında olan ahirete
ne de sola geçen dünyaya bakar. Halk sağlığı, bir sürü garip istek ve bunlara
benzeyen şeyler kalbinden silinmiştir.
Bu makam son duraktır. İzzet tacı ve ilahi saltanat bu makamda verilir. Sonsuz
bilgiler bu devrede gelir. Fazilet ve ihsanların çeşitleri bu makamdan daha çok
verilir. Bunlar verilirken ona:
yapma, bunları kabul etmemek gibi şeyler aklına gelmesin. Çünkü iyiliği kabul
etmemek sahibine hakarettir. Nimeti az görmektir.”
Denir. Alır, giyer; yer, içer. Her türlü ilahi nimetlerden faydalanmaya başlar. Bir
zamanlar nefsinin emriyle aldığı şeyleri şimdi kudret eli ona verir.
Sözü buraya kadar vardırmışken nimetlerin alınması ve yenmesi için bazı haller
olduğunu söylemek isterim. Bunları dört kısma bölmek yerinde olur:
Birincisi: Tabiidir; nefse, şeytana uyarak yemektir. Bunu hemen söylemek lazım
gelirse “Haram” olduğunu söyleriz.
İkincisi: Kur’an ve hadiste belirtileni yiyip içmektir. Yani Kitap ve sünnete göre… Bu
şekilde bir yiyip içmek şer’îdir. Adı ise “Helal ve Mubah.”
Üçüncüsü: Emirle almak. Herhangi bir işi yapmak için ruhi bir emir beklemek. Bu
iyidir; fakat herkeste olmaz; yalnız velilerde olur.
Dördüncüsü: Bu en üstün derecedir. Burada emir, istek ve arzu herhangi bir işaret
beklemek yoktur. Bu makamda olanlar iradeden soyunmuşlardır. Burada
bulunanlar, kadere tabi olan zatlardır. Bunlar, her şeyi Allah’ın (CC) fazl ve ihsanı
ile görür. Bunlar salihlerdir. Bunlara salih demekle de hudud çizmiş oluruz. Yalnız
bir ayet-i kerimede:
Belirtilen salih vasfına nispeten biz de salih diyoruz.
Bu son makamın sahiplerini birkaç defa anlattık. Burada bir daha anlatmadan
geçemeyeceğiz. Bunlar tamamen maddi varlıklarından âri, beri insanlardır. Kendi
şahısları için ne bir iyilik düşünebilirler ne de kötülük. Bunları kader eli çevirir.
Kader eli yardımlarına koşar. Bu hal çok büyük bir iştir. Sözle anlatılmasına da
imkan yoktur. Ancak zevkle bilinmesi gerektir…
Bunların zamanları da hayli gariptir. Bazı zamanlar öyle bir ağırlık duyarlar ki
ihtiyarsız bağırmaya başlarlar. Fakirlik veya zenginlik bunlar için bir mesele
olmamasına rağmen dilenmeleri de mümkündür.İşte bunların ömrü çok garip
hadiseler içinde geçip gider. Olacakları kadar olmuşlardır. Allah (CC) kudsiyetlerini
artırsın. (AMİN)