29. Makale: “ZAMAN OLUR Kİ, FAKİRLİK KÜFRE YAKLAŞIR”

Allah’a (CC) mutlaka kul olmak isteyen O’na (CC) iyi inanır. Ve her işini O’na (CC)

teslim eder. O kul, bilir ki, rızık babında Allah (CC) kefildir. Yine okul kanaat

getirmiştir ki, kendine ulaşan iyi bir iş, ilâhi fermandan habersiz değildir. Her hangi

bir fena hal de kaderi ilâhinin iktizasıdır.

Bilhassa şu ilâhi vade kopmaz bağlılığı vardır:

yollar kolay olur. Bilmediği yerden rızık kapıları açılır. Kendisine tam tevekkül

edene Allah (CC) yeter.”

İman sahibi daima bu ayeti okur ve manasına göre ruhi inşirah duyar. Bolluk

devrinde bunu böyle bilir. Zaman olur, hikmet icabı bir imtihan belirince derhal

sızlanmağa başlar, ağlar, feryad ederse bu hal onun tam bir iman sahibi olmadığını

gösterir. O kimse bilmez ki, kader-i ilâhi ağlamakla, sızlamakla şekil değiştirmez. O

zavallının bu acıklı hali Peygamber (SAV) Efendimizin:

Hadis-i şerifinin manasına girer.

İman sahibi, hangi felaket olursa olsun, sarsılmaz ve maneviyatını bozmaz. İyi

inanmıştır ki: Herşey muvakkattır. Dünya muvakkat olduğu gibi, onun imtihan

devresi de muvakkattır. Yine kalbini Allah’a (CC) bağlayan bilir ki: Allah (CC)

istediği an kimseden belayı kaldırır. Bu Allah’ın (CC) lütfudur. Bir gün gelir,

kendisinin de imtihan devresi biter; afiyet ve bolluğa kavuşur. Daima şükreder.

Hamd eder. Sena eder ve bu hal, Allah’a (CC) kavuşuncaya kadar sürer…

Bu haller gösterir ki, ilâhi imtihanlar iki yönden tecelli eder. Biri; iman sahibinin

imanını arttırmak, diğeri ise; zayıf imanlının maneviyatını bozmak. Şayet o zayıf

imanlı tahammül gösterirse imanı kuvvet bulur.

Allah (CC) bütün kullarına bir çok yönden bela verir. Bu belalar çoğunun felaketine

sebep olur. Kul, o devrelerde Allah’a (CC) tam bağlanmaz, durmadan itiraz eder.

Allah-ü Teala’yı (CC) (haşa) töhmet altına sokmak ister, söver, sayarsa…. Bu onun

ebedi küfrüne sebep olur ve böylece dünyası ve ahireti berbatlaşır. Hakk’a (CC)

kavuştuğu zaman ilâhi rahmetten herkesin nasibi olur; ama onun olmaz. Çünkü

Rabbı (CC) ona darılmıştır. İşte Peygamber (SAV) Efendimiz bu hale işaret ederek

şöyle buyurmuştur:

düçar olandır.”

Bu halden Allah’a (CC) sığınırız. Çünkü bu hal felakettir. Peygamber (SAV)

Efendimiz bu fakirlikten Allah’a (CC) sığınmıştır.

İkinci şahsa gelince: O, hakkıyla inanmıştır. Allah’ın (CC) birliğine ve O’nun (CC)

yapacağı her türlü eza ve cefaya razıdır. Zahirde cefa gibi görünen her halin bir

nimet olduğunu iyi bilir. Onda tam bir kanaat vardır ki, sevgili kullara kavuşmak

için onlar gibi yaşamak lazım. Peygamberlere (AS) varis olmak için, onların çektiği

gibi cefakar olmak gerek. Düşünür: Hangi alim, hangi fazıl, hangi hâkim, hangi

büyük ve nihayet hangi derviş ve hangi bende cefadan, hangi efendi zordan hâli

kaldı….

Ama, ne olursa olsun Allah’a (CC) dayanan herkes kurtulur. O’na (CC) inanmış olan

her imanlı dar zamanında daha geniş olur. İlâhi kement onların boynundadır. Sabır

dağları onları içine almıştır. Çünkü imanları kuvvetlidir. Çünkü kadere razıdırlar.

Bu sabır ve imandır ki; onu her an şükür yoluna sevkeder. Herşeye muvafakat, kaza

ve kadere ve ilâhi hikmete mebni olduğunu sezdiği her şeye boyun eğer. Bu yüzden

ilâhi rahmetin en büyüğüne erer. Gündüzleri onun için bir nur kaynağı, geceler ise

bir rahmet sofrası olur. Dışı hoş, içi boştur. Bu halde devam eder, tâ, Allah’a (CC)

kavuşuncaya kadar… Hâdî[1] Allah’tır (CC)…

[1] Hidayete erdiren, hidayet veren