Henüz iman bakımından olgunlaşmadığın ve yakîn hali yönünden hakikate
ermediğin bir zamanda; bir kimseye her hangi bir şeyi vaad edersen sakın dönme;
ta ki; imanın yokluğa gömülmesin ve yakîn halin elinden gitmesin.
İmanın kalbinde kuvvetlendiği, yakîn halin de hakikate erdiği zaman, sana manen
şu hitap gelir:
Bu hitap sana tekrar tekrar ve her tekrarında ayrı bir şekilde söylenir…
Sen artık bu hallerden sonra seçkin olursun, belki daha üstün. Varlığın Hakk (CC)
varlığına kavuşur, iraden kalmaz. Aradığın her şeyi sende bulursun. Hayrete
düşecek acaiplik görmezsin. Bu hallerin hiç biri seni şaşırtmaz… Ne gördüğün
Hakk’a (CC) yakınlık gözlerini kamaştırır, ne de bulunduğun derece seni hayrete
düşürür.
Himmetin yükseldikçe yükselir, maddi varlığın akar gider. Dileğini Hakk’a (CC)
teslim edersin, yaratılmış şeylere değil. Gönlünü onların sahibine verirsin. Ne
dünya ne de ahiret, hiç birini arzu etmezsin. Gönlünü Mevlaya (CC) verir, kalbini
O’ndan (CC) gayri her şeyden temizlersin. Çünkü; Allah’ın (CC) rızasına kavuştun;
cennetine vaat aldın… Netice: Hakk (CC) işlerdeki manevi tecelliyi anladın ve
onlardan hoşlandın… İşte, bu in’am[1] ve ihsanlar imanından dolayı sana yapılıyor.
Anlattığımız hallerden birine erdiğin vakit, en ufak şahsi şey düşünecek olursan
öteye geçemezsin; düşünmezsen bir evvelki halin daha ilerisine, daha üstün ve
güzeline kavuşursun. Evvelkinden hoşlanmaz öbürüne koşarsın… Sana bütün ilim ve
anlayış kapısı açılır, bu sayede içinden çıkılmayacak en ince meseleleri çözersin. O
meselelerdeki hikmet kapılarını açar, saklı iyilikleri meydana çıkarırsın…
[1] Nimet verme, iyilik yapma