17. Makale: ALLAH'A VASIl OLMANIN YOLU

Her şey Allah’a (CC) kavuşmakla son bulur. Sen de Hakk’a (CC) vasıl olduğun zaman

manen ve maddeten tekamülünü tamama erdirmiş sayılırsın.

Mevlaya (CC) vasıl olmanın manası: Halkı kalben bırakmış olmandır. Heva ve

hevesin kötü yolunu terk etmendir. İrade ve şahsi arzularını bırakmış olmandır;

irade ile gitmek, bu yolda iyi sayılmaz. Bu iyi olmayan ahvali bırakıp Allah’ın (CC)

emirlerine bağlandığın gün, manevi yollar artık sana açılmış demektir. Bu hale

erdikten sonra iyi olmayan eski huylara doğru hiçbir kıpırdanma olmamalı. Başkası

da seni alakadar etmemeli… Hakk’ın (CC) emri ve O’nun (CC) hikmetli işlerini

görmelisin. Bu zikrettiğimiz hal fena halidir. Hakk’ın (CC) hikmetlerinde kendini

kaybetmek makamıdır. Bu makama: Vuslat, tabirini kullanırlar.

Hakk’a (CC) kavuşmak, vasıl olmak; bilinen belli başlı halkın birbirine kavuşmasına

benzemez. Hakk’ı (CC) bu gibi şeylerden tenzih etmek lazımdır. O’na (CC) hiçbir

şey benzemez. O (CC) hakikaten gören ve işitendir. Ama bizim gibi değil. O (CC)

yücedir, mahlukatın hiç biri ile kıyas olunamaz. Bu alemi, ona kavuşan ehl-i vuslat

bilir. Hakk’a (CC) kavuşmanın ne demek olduğunu Allah (CC) onlara bildirmiş ve

göstermiştir…

Bu ehl-i vuslattan her birinin ayrı makamı vardır. Biri, diğerinin yerine geçemez.

Aynı zamanda Allah-ü Teala (CC) her veli ve Peygambere (AS) değişik yönlerden

tecelli eder. Hiçbir Peygamber (AS) diğerinin; hiçbir veli diğer velinin sırrına

eremez, vakıf olamaz… Ve yine bu misalden olarak bir mürid şeyhinin haline akıl

erdiremez. Aynı zamanda müridin de şeyhden ayrı çeşitli halleri vardır. Bunu da

şeyh bilemez. Müridin yolu bazen şeyhin sırrına yaklaşır, yine de anlayamaz. İşte

burada şeyhinden ayrılır. O müridi bundan sonra Mevla (CC) idare eder…

Artı o mürid Hakk’a (CC) teslim olmuştur. Hakk (CC) onu halktan keser. Önce şeyh

onun için bir mürebbi vazifesi görüyordu, o da mahluk olduğuna göre mürid ondan

kesilir. İki yılı geçtikten sonra çocuğa süt verilmez. Bu da bir bakıma onun gibidir.

Nefis ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz. İstek gittikten sonra kimseden bir şey

beklenilmez.

Şimdi o mürid yükselmiştir. Şayet şeyh, heva ve nefisle kaldıysa müride muhtaç

olur…

Sonra nefis ve iradeye gelince: Bunları Mevla (CC) yola getirir, yok olmak olmaz.

Çünkü yok olmak bir nevi noksan sayılır. Bu yolda ise noksanlık yoktur. Nefis ölmez,

ıslah olur.

Böylece Hakk’ a (CC) vasıl olduktan sonra, kendini masivadan emin gör, huzur

içinde bil. Hak ve hakikatten başka bir şey görme, ondan başkasına bir varlık

tanıma… Bu yolun icabı elbette bunu gerektirir.

Bulunduğun makamda iyilik, kötülük, vermek, almak, korku, ümit, hiç birinde

Hakk’tan (CC) başkasının tesiri olmaz. Çünkü kendinden korkanlara yine kendisi

sahip olur. Hataları örtecek yine O’dur (CC).

Kendini bu mertebeye getirdikten sonra, Mevla’nın (CC) hikmetli işlerini görmeğe

çalış… Çok hikmet taşıyan emirlerini yapmaya gayret et. Takib edeceğin yol bu

olmalı. O’nun (CC) taatıyla meşgul ol. İster dünyaya, isterse ahirete ait olsun;

bütün mahluk şeylerden elini çek. Hepsinden kalben ayrıl.

Bütün mahlukatı topla. Aşağıda hikayesi anlatılacak adam gibi zavallı ve çaresiz

olduklarını tahayyül et.

Şanı, şöhreti her tarafa korkunç bir şekilde yayılmış, emirleri kesin, saltanatı tam

bir padişah… Bir adamı yakalatıyor, ayaklarına ve boynuna zincir vurduruyor. Sonra

dalgası dehşetli, derinliğine derin, akıntısı şiddetli bir nehir üzerindeki ağaca

astırıyor.

Sonra; çok kıymetli, yüce ve maddi değer biçilmesi imkansız olan tahtına oturuyor.

Yanına da bir çok oklar, silahlar, mızraklar ve daha nice elemeli, paralayıcı ve

öldürücü aletler alıyor…

Şimdi, padişah, o asılmış adama, rastgele okları, kurşunları yağdırmağa başlamıştır.

Hal böyle olunca… O korkunç manzarayı temaşa eden biri için o padişahtan

korkmadan, merhamet nazarına sığınmamak ve korkmamak, o saltanatı görmeden

geçip, asılmış adama bakmak ve ondan korkmamak doğru olur mu? Sonra böyle

şeyi, akıl mantık nasıl doğru bulur? Hayır, hiçbir zaman doğru bulmaz ve seyircinin

haline şu hükmü verir:

Her şeyin hakikatına erdikten sonra, basiretsiz, görmez olmaktan Allah’a (CC)

sığınırız. Hakk’a (CC) vardıktan sonra ayrılmaktan, Hakk’a (CC) yaklaştıktan sonra

tekrar maneviyatın kapanmasından, imandan sonra küfre, hidayetten delalete

düşmekten yine O’na (CC) sığınırız…

Dünya, anlattığımız o büyük ırmaktır. O her gün taşmakta olan su ise, insanoğlunun

şehveti ve lezzetidir. İnsanlara çarpan, kötü mahluklar da dalgalardır. Kader-i

İlahinin cereyan eden bela ve mihnetleri ise, o oklar ve silahlardır.

Evet, insan oğlunun başına bu dünyada en çok gelen şey, bela ve mihnettir. İyilik

ara sıra gelir, fakat zahmetler, incitici şeyler o ara sıra gelen iyiliği unutturur. Ara

sıra gelen hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felaketler gizlidir. Eğer insan, ibret

nazarı ile bakacak olsa, hayatı ve iyi geçimin yalnız öbür aleme mahsus olduğunu

anlayacaktır. İyi inanmış olan bunu böyle bilir. Çünkü bu hali bilip anlamak, içinde

yaşatmak ehli imana mahsustur.

Peygamber (SAV) Efendimiz buyuruyor:

Yine buyuruyor:

Bu sözler imanlı hakkındadır. Yine buyuruyor:

Yine buyuruyor:

Bu ayan beyan haberlerle birlikte, bu dünyada nasıl rahatlık iddia edilir? Şu

muhakkak ki; bütün rahatlık Allah’a (CC) bağlanmakta, O’nun (CC) emirlerini

yerine getirmektedir. Her halde O’na (CC) uymaktır. O’nun (CC) yolunda boynu

eğik olmaktadır.

Kul, ancak anlattığımız şekilde dünya belasından kurtulabilir. Kurtulunca da gönlü

merhametle dolar, kendisine lutuflar, ihsanlar olur. Her işi ve her yaptığı doğru

olur. Bu da Allah (CC) tarafından ona bir iyilik olarak verilir.