16. Makale: TEVEKKÜL VE DERECELERİ

Seni Allah’ın (CC) fazlından ve her işe, O’nun (CC) nimetini görerek başlamaktan ne

alıkoydu?.. Ancak seni bu hale koyan, Haliki (CC) bırakıp mahluka güvenmen

olmuştur. Yaratanı (CC) unuttun; yaptığın kara güvendin, Mevla (CC) seni

nimetlerini görmekten mahrum etti.

Halk seni, Peygamberin (SAV) çalıştığı gibi çalışıp helal yemekten alıkoyuyor. Sen

bu halle kaldıkça, onlardan iyilik bekledikçe, kapılarına gidip ihsan ümit edip

dilendikçe, müşrik sayılırsın. Allah-ü Teala (CC), seni bu halinden dolayı helal

yemekten mahrum eder. Helal kazançtan, Hakk’a (CC) güvenerek çalışmaktan, seni

geri koyar, azarlar.

Sonra… Hele bir zaman halkı bırak. Yaptığın büyük günahtan dön. Helal kazan,

helal ye. Yaptığın işlere güvenme, Allah’ın (CC) fazlını gör. Allah’ın (CC) sana

verdiği ihsanı unutma. O’nun (CC) ihsanını unutursan yine şirk yolunu tutmuş

olursun. İlki kadar büyük olmaz, ama yine de şirktir. Bir gün büyür. Hafi iken, açık

ve büyük şirk olur.

Bu haline de tevbe et, şirkin bu derecesini de kaldır. Kârına, kesbine[1] güven, ama

asıl kuvvet vereni gör. Bu işleri sana kolaylıkla yaptırana ve sebepleri yaratana

bağlan, seni her hayra muvaffak eder. Çünkü her hayra O (CC) götürür, rızık O’nun

(CC) elindedir.

Sen devam et, yani O’na (CC) güven, rızkını O’ndan (CC) bil; nasibini çeşitli

yollardan sana gönderir. Bazen seni halka gönderir istetir ama bu senin için bir

iptila, yada riyazet nevinden bir şey olur. Bu halde çok dikkatli olmak lazım gelir.

Bazen de rızkını, sana bir mükafat olarak, vasıtaları göstermeden, onları hakiki

sebep göstermeden gönderir. Sen de rahatça O’na (CC) dönersin. O’nun (CC)

kudreti önünde ta’zimle eğilirsin. Bu kere perde kalkar O’nun (CC) fazlını görürsün.

Mevla (CC) sana bir doktordan daha çok, mizacına uyanı fazlı ve ihsanı icabı verir.

Bunları yapmakla seni kötü huylardan muhafaza eder. Başkasına meyil etmekten

esirger. Nihayet sana verdiği güzel, büyük nimetlerle gönlünü alır.

Kalbinden cümle kötü istek, şehvet, matlup[2], mahbup[3]… her ne varsa çıktığı

zaman ve sende, O’nun (CC) arzusundan başka bir şey kalmadığı vakit, vereceği

nimeti çok rahat verir.

Senin için gönderdiği bir rızkı, mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez… Çünkü

rızkın, senden başkasına nasip değildir. Şehvetini teskin için sana bir ihsan yapar,

ihtiyacını onunla giderirsin. Ve sen bunları sana göndereni bilir, anlarsın. Bunları

sana nasip edenin Hakk (CC) olduğunu anlar, şükür yolunu tutarsın… Dolayısıyla

irfanın artar, ilmin çoğalır. Allah (CC) seni halkın külfetinden uzaklaştırır. Ruhunu

masivadan temiz tutmaya seni muvaffak eder.

Sonra kalbin nurlanır, hakiki ilimleri anlamaya kabiliyetin artar. Gönül gözün açılır,

kalbin nurlanır. Hakk’a (CC) yakınlığın ilerler, tam o alemin malı olursun.

O manevi, büyük ilmin sırlarını muhafaza edebilecek hale gelirsen, sana rızık ne

zaman ve ne vakit gelecekse bilirsin. Bu hal sana Allah’ın (CC) fazlı, keremi olarak

verilir. Şanını ta’zim[4] etmek için bu hale getirilirsin. Netice olarak, bunların

hepsi sana Allah’ın (CC) bir ihsanıdır. Allah-ü Teala (CC) bak bu manada neler

buyuruyor:

takdirde buna ererler. Onlar bizim ayetlerimize inanırlar.”

Bu hallere erdikten sonra tekvin sıfatı tecellisi gelir. Açık bir emirle o işi yapmaya

başlarsın. Bu emirde hiçbir şüphe yoktur. Güneş gibi açık meydandadır. Bu emir

sana verilir ki; her tatlıdan daha hoş ve her güzelden daha tatlı… Bu vazifeyi

yapmak için, sana gelen ilhamda karşılık bulunmaz. Bu ilham nefsin kirlerini eritir.

Allah-ü Teala (CC), Peygamberlerine (AS) gönderdiği bazı kitaplarda şöyle

buyurmuştur:

varım. Ben her neye ‘ol’ desem, olur. Bana itaat et ki, seni de benim gibi kılayım;

bir iş için ‘ol’, diyesin ola…”

Bu haller hayret edilecek haller değildir. Bunu Peygamberler (AS) çok yapmıştır.

Velilerin de (RA) bir kısmında bunlara benzeyen haller zuhura gelmiştir. Bazan

havas tabakasına da bu vergi, Hakk (CC) tarafından bir ihsan olarak verilmiştir…

[1] Çalışıp kazanma

[2] İstenilen, aranılan

[3] Sevgili, muhabbet olunan

[4] Ululama, büyük sayma, saygı

[5] Sakınma, korkma